18 Mayıs 2011 Çarşamba

Oysa Biz Aynı Çocuklardık



 Babamın TCDD'de müfettiş olması nedeniyle uzun yıllar lojmanda oturduk. Hayatımın (çocukluk yıllarıma takabül etti) en güzel dönemiydi o yıllar. Bir çocuk çocukluğunu en güzel şekilde nasıl yaşayabilirse, öyle yaşadım o yılları ve hatrı hep saklı kaldı bende. Yaşadığım hiç bir şeyi unutmadım. Dün gibi hatırlarım her şeyi, gülerim, hüzünlenirim...
 Bugün yine o günlere bir yolculuk yaptım içimde; ve her zaman olduğu gibi aklıma ilk gelen şey, komşumuz Mete amca ve Nurettin dede oldu. İkisi de birbirinin zıttı kişiliklerdi ve bize yaşattıkları, hatırlarımızda bıraktıkları, ikisinin de apayrıydı.
 Nurettin Dede, kendi öz dedemden sonra gerçekten dede deyip sevdiğim ender insanlardandı. Aslında dede denecek yaşta değildi ama biz çocuklara gösterdiği ilgi ve sevgiden olsa gerek, ona hepimiz dede derdik. Bizlere ayrı ayrı değer verir, her gördüğünde konuşur, ilgilenir, severdi bizleri. Akşam onun işten gelmesini dört gözle beklerdik. Nedeni ise her akşam gelirken bizlere getirdiği ufak hediyelerdi. Bu kimi zaman birer çikolata, kimi zaman birer şeker, kimi zamansa dondurma oluyordu. Koşa koşa yanına gider ve hediyelerimizi kapışırdık :) Belli ki iyilik yapmayı, çocukları sevindirmeyi seven biri olduğu için yapıyordu bunları ama bizleri nasıl sevindirdiğini, o küçük kalplerimizde nasıl ayrı bir yer kazandığını tahmin edebileceğini hiç sanmıyorum. Üzerinden en az 10 yıl geçmesine rağmen bu güzelliklerini dün gibi hatırlıyorum ve sonsuza kadar da unutacağımı hiç ama hiç sanmıyorum.
 Ve gelelim Mete Amcaya; ona amca demek bile gelmiyordu içimizden -ki genelde sinirle ona Mete derdik!- ama yine de saygıdan dolayı demeliyim; Mete Amca bizim o güzel yıllarımızın kara kedisiydi adeta. Kendini, çocukluğumuzu burnumuzdan getirmeye adamış, içi çocuk nefretiyle dolu, her fırsatta bizi azarlayan, kovalayan ve küçücük süs köpeğiyle bizi korkutmayı hobi edinmiş bir amcamız(!) idi. Onlar lojmanın en alt katında, penceresi arka bahçemize bakan dairede oturuyorlardı. Amma velakin arka bahçeyi kendine tapulamıştı. Bizim arka bahçede oynamamıza asla tahammülü yoktu adamın. Az bir ses yapalım, gülüşelim, bağrışalım anında camda biterdi ve başlardı saymaya sövmeye. Yetmez gibi bir de köpeğini üstümüze salıp kovalardı bizi oradan. Hatta bir gün sırf onun pencerisinin önünde evcilik oynuyoruz diye cama çıkıp önce tehdit etmiş, bizim aldırmadığımızı görünce köpeğini üstümüze salmıştı. Ben korku ile kaçarken ayağım taşa takılıp düşmüştüm ve köpek koşup üstüme çıkmıştı. Neyse ki aptal adam hemen gelip almıştı köpeği üstümden. O anı hiç unutamıyorum. Nasıl da korkudan titreyerek ağlamıştım!
 Halbuki orası o lojmanda oturan herkesin özgürce kullanabileceği bir ortam ve biz çocuğuz, oyun alanına ihtiyacımız var; aynı şekilde hoplamaya, zıplamaya da!  Bu hakkımızı elimizden almaya ne hakkı olabilir ki, üstelik böyle çirkin bir şekilde! Şimdi düşününce kabullenemiyorum bu olayı. Suçu sadece senin pencerenin önünde evcilik oynamak olan çocuklara böylesi birşey yapılır mı, ya o an köpek bana zarar verseydi ya da ben o korkuyla bi' travma yaşasaydım, bunun bedelini nasıl ödeyecekti? Ne kızar ne üzülürdük bu duruma biz çocuklar...
 Ve ben hep, bir Nurettin Dedeyi düşünürdüm bir de Mete Amcayı... Çocuk aklımla sorardım kendime, neden bu fark? Biz, Nurettin Dedeye de aynı çoçuklarız, Mete Amcaya da. Nurettin Dedeye böyle şirin böyle güzel görünürken, Mete Amca için neden bu kadar çekilmez, dayanılmaz, nalet olası veletler olurduk ki?...
 Öyle böyle derken geçti işte o yıllar... Artık yaşananlar kaldı hatırda ve herkesin karşısındakinde bıraktığı değer...
 Nurettin Dede belki yaptıklarıyla bize mutluluk verdi, sevinç kattı ama kendisi, sonsuza dek kalplerde o büyük saygıyı ve minnetleri kazandı...
 Peki ya Mete Amca? O ise artık her hatırlandığında, suratlarda bir bozulma, içten içe bir kızgınlık, bir öfke ve bir sitem bıraktı yüreklerimizde...
Hayatta hiç kimseye kötülük yapmaya, kimseyi kırmaya, kimseyi üzmeye değmiyor. Şuna samimiyetle inanıyorum ki; herkes ne yaparsa yapsın, sadece kendine yapıyor ve her şey aynı şekilde fazlasıyla ona geri dönüyor!...

bir de bu yazıdan sonra iyi gider diye düşündüğüm şarkıyı paylaşmak isterim okur: Ezginin Günlüğü- Fayton :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buyrun Yorum Sizin: